30 Mart 2009 Pazartesi

Patlamis Misir


Cumartesi aksami, Ispanya macindan sonraki yaklasik 4 saatlik ve 11 bölümlük "How I met your mother" sefamiza eslik etti, evde tencere icinde yapilmis patlamis misir tadi.
Özlemisim oldukca fakat pratigide kaybetmisiz. Vicik tereyagi olmasin derken oldukca kuru kaldi maalesef. Birde klasik gözüm doymayip, ufak misir taneciklerini de görünce, biraz fazla doldurmusum herhalde tencereyi, sonunda patlamadan kalmis bayaa bir tane vardi tencere icersinde. Tuzuda önceden koymuyormusuz, tencereyi temizleyene kadar canim cikti, lakin tereyagiyla birlesip misirlara yapisacak tuz fikri oldukca umut vericiydi.
Yinede 1 litre kola gitti tabiiki yaninda. Zebracan'in basta sekerli misir isteyip, tuzlusundan bir iki tane tattiktan sonra bununla idare ederim demesi ve sonrasinda avuc avuc götürmesi, suratimda hafif bir zafer temali tebessüm olusturdu tabiiki:)

Placebo - Yeni single


Placebo Haziran'da "Battle for the Sun" isimli yeni bir albüm cikariyor. Altinci albümlerine ismini veren sarkiyi, sanirim gecen haftadan beri kendi internet sayfalarindan indirip dinlemek mümkün. Hafta sonuna nasip oldu, 2-3 kere dinledim indirdikten sonra. Klasik Placebo tadinda, basta fena degilmis dedirtip, dinledikce kafada yer eden bir sarki olmus gibi. Sizde surdan buyurabilirsiniz indirip dinlemek icin...

29 Mart 2009 Pazar

Ispanya - Türkiye 1-0


Dengeli ama bekledigimden keyifsiz bir mac oldu. Her ne kadar Ridvan üstüne basabasa Ispanya'nin favori olmasina karsin gözümüzde cok büyüttügümüzü söylese de ve macin genelinde Ispanya'ya cok nadir pozisyon vermis olsak bile, macin oncesinde beraberlik benim icin sürpriz sonuctu. Carsamba günü 3 puan aldigimiz takdirde bence bu iki maci basarili sekilde arkamizda birakmis olacagiz. Gelelim mac sirasindaki kücük düsünce ve izlenimlere:

- Galatasaray tribünleri ayni tezahürati 15 dakika söyleyince ekran basinda uykum gelir hep. Masallah Ispanyollar 90 dakika korna calmaktan baymadilar. Nasil bir azim anlamadim. Macin basinda Ridvan'in degindigi "gercek cehennem"den mac boyunca pek bir iz bulamadim.
- Masallah Senna'nin kafa ne kadar parlakmis. Yakindan görene kadar bu adamin kafasinda sac mi vardi diye sordum kendi kendime.
- Tuncay kadar kontrolsüz kosarken topa girerken vs. düsen oyuncu var midir acep? Her pozisyon yere düstü gibime geldi.
- Toplamda macin en net pozisyonu Nihat'in basta yakaladigi pozisyondu, onu atsa daha keyifli bir mac izleyecektik.
- Kontrollü oynamak isteyen bir takim, neden cok fazla baski da yemezken topu kaleciye kadar geri oynayip, degaj sonrasi topun kontrolünü rakipe verir anlamis degilim. Ispanya'nin baskili oynadigi anlarda oyunu geride kurmakta oldukca zorlandik.
- Mac oncesi ve sonrasi "How i met your mother" 3. sezon ile keyfimiz yerine geldi.
- Mac arasinda 10 dakikada pokerde 20$ i cebe atmam moralimi oldukca yükseltti. Lakin hafta arasinda 2 elde kaybettigim 60$ in acisi hala icimde.
- Macin basinda Emre'yi kadroda görünce killandim yine oldukca, ama fena degildi.
- Ramos'da cidden ne ciger varmis. 90. dakikada hala sagdan depar atiyordu adam.
- Carsamba günü atak futbolumuzu oynarsak bence 3 puan uzak degil, bakalim görecegiz...

27 Mart 2009 Cuma

Metro Günlükleri - 4


23.13.2009: Kitap - Yolda /Buket Uzuner
24.13.2009: Kitap - Umut / Ayse Kulin
25.13.2009: Kitap - Umut / Ayse Kulin
26.13.2009: laylaylom...
27.13.2009: Kitap - Umut / Ayse Kulin

25 Mart 2009 Çarşamba

Almanya modasinda en kötü 10


Almanlarin kötü giyindikleri, yalnizca türk milletinin ortak bir görüsümü bilemiyorum, lakin 10. madde icin hicbir sey aklima gelmeyince internette biraz bakiniyim dedim ama bu görüsü destekleyecek cok da bir sey bulamayinca sasirdim. Buna karsin söylemeliyim ki, buraya geldigimden beri bu konudaki görüsüm daha da bir belirginlesti ve kesinlesti. En azindan toplumun belli bir kesimi icin diyebilirim.

Tabii benim gözlemlerim büyük cocunlukla Stuttgart ile ilgili ve Stuttgart'in bir üretim sehri oldugu ve buna paralel bir ekonomik seviyenin burda yasadigi gözden kacmamali. Örnek olarak Heidelberg'de dolasirken gömleginizi ikinci kere düzeltmeniz geliyor etraftaki insanlari gördükce.
Uzatmadan buyrun her gördügümde beni benden alan alman modasindaki kanimca en kötü 10:

10- Bastada dedigim gibi bir 10 numara bulamadim. Fakat internette alman modasi ile ilgili bakinirken "Alman erkekleri en kötü sevgili secildi" seklindeki su habere rastladim. Biz türk erkekleride terimizle ün salmisiz.

9- Otelde yemege giyilen terlikler

Bu tiplerden her kayak tatilimde 1-2 masa dolusu gördüm. Bizdeki yazlikci tipinin kislikci versiyonlari esasinda. Zaten Avusturya'da ki kayak klübelerinin ev ortaminda dekore edilmesinden ve aile isletmesi olmasindan feyz alan bir grup, her aksam yemegini, ailece aksam yedikleri patetez salatasi söleni zannedip, esofman alti yalin ayak bildigimiz adidasimsi plaj terlikleri ile gelip, bütün yemek ortaminin icine etmeyi bir vazife biliyorlar. Tamam anladik saat 20-21 arasi odana cekilip yatacaksin, ugrasmak istemiyorsun üzerini degistirmekle ama her gün her gün nereye kadar.


8- Sandalet + corap kombosu

Bu kadar klasik olmasa kesin 1. numarayi kapardi. Beni mutlu eden bir cok almanin da bunu rahatsiz edici buluyor olmasi. Ilginc nokta ise bu kombonun sosyal sinif ayirt etmemesi. Gercekten her siniftan insani görebiliyorsunuz bu sekilde. Bizim eski insan kaynaklari müdürü bir örnek mesela. O ayak nasil terlemez, corap nasil kasindirmaz cözebilmis degilim.


7- Rengarenk is gömlekleri

Bizim lisede bir fizik hocamiz vardi Alman. Onun gömlekleriyle cok dalga gecerdik. Meger oldukca popülermis bu renkli gömlekler. Maalesef tam aklimdakinin resmini bulamadim, eh karsimda oturan müdürümün resmini de cekip koyamayacagima göre buraya, alttaki resimle yetinmek zorundasiniz. Genellikle altaki resimdeki gibi cizgili degilde karisik figürler iceriyor bu gömlekler. Mor, turkuaz, cimen yesili en tutulan renkler arasinda. Neyseki oyle bir gün icersinde 10-15 tane görmüyorsunuz is yerinde, aksi takdirde sirkette miyiz yoksa sirkte mi anlamak imkansiz olurdu.


Simdilik bu kadar... Gerisi bir baska sefere...

Nude Art

Barney: Hey, guys! Guess what I got? A new dart!
Robin: Oh wow, a new dart!
Ted: Hey, that new dart is great!
Robin: I did not know you were such a fan of "new dart", Barney!
Barney: Oh yes, Robin, I just love "nude art"...”nude art"
Barney: [after an awkward stare from Marshall] "nude art"![laughs]
Marshall: You found the painting, didn't you?

Izlemek isteyenler surdan buyursun...

24 Mart 2009 Salı

Yolda - Buket Uzuner


2 hafta sonunda bitirebildim, grupsefican'in okuduktan sonra bana biraktigi incecik kitabi. Ama bakmayin siz benim yavas okuduguma, esasinda 3-4 saatte rahatlikla bitirilebilinecek bir kitap "Yolda". 7 kisa hikayeden olusmasinin verdigi okuma rahatligi ile metrodan metroya okudum bu iki hafta icersinde.

Gezi kitabi kategorisinden siniflandirilsa da, gezilen yerlerden cok, o yerlere seyahatlar sirasinda yazarin tanistigi insanlarin hikayelerinden olusuyor kitap. 7 hikayeden, helsinki yolunda tanistigi obez dogu alman ile ilgili olani cok begendim, digerleri beni cok etkilemedi sanirim. Her hikaye sonrasindaki yemek tariflerine pek takilmadim acikcasi.

Okudugum ilk Buket Uzuner kitabiydi. Kalemini biraz fazla sade, kitapta verdigi tepkileri biraz fazla abartili ve yapmacik buldum. Bilemiyorum o anlarda gercekten o tepkileri verdi mi yada o sekilde düsündü mü, ama anlattigi hikayelerde kendini kaleme alisi bana cok icten gelmedi. Yoksa hikayelerde anlatilan diger kisiler gercekten bir tren yada ucak yolculugunda pekala önünüzdeki koltukta oturabilecek imajini veriyorlar.

Kolay okunasi, icerigi itibariyla da yolda, yada bir gezi sirasinda rahatlikla okunacak fakat kanimca cok fazla bir sey de beklenmemesi gereken bir kitap özet olarak.

23 Mart 2009 Pazartesi

Heinz Konserve Fasülye


Genel olarak cok fazla kuru fasülye seven bir insan degilim. Pastirmali oldugu sürece keyifle yerim, ötesinde ama pek aram iyi degildir. Bilemiyorum zaten Heinz'in bu konservesine kuru fasülye denir mi, yoksa sadece fasülye mi demek gerek. Cok da önemli degil zaten...

Kendisiyle ilk olarak Almanya'da "yalniz erkegin hayati kurtaran besinler" rafinda karsilastim süpermarkette. O zamandan beri de oldukca siki bir iliskimiz var. Genellikle yogun alkol sonrasi yagli sabah kahvaltilarinin vazgecilmezi oldu kisa sürede. En büyük sorun, yogun alkol sonrasi sabah kalvaltisi öncesi o kafayla markete gitmek oluyor, lakin gidildiginde de yorgunluktan anca bir bilemediniz iki konserve aliniyor, yorgunluktan cok fazla sey tasimamak icin. Kisaca evde pek bulunmuyor tam caniniz cektiginde.

Benim tavsiyem, az sivi yagi kücük bir tencerede kizdirirken icine 4-5 tane kurutulmus kirmizi biber (chili) atmak, yag kizinca biberleri cikartip Heinz'i bosaltmak ve kisik ateste kaynamamasina dikkat ederek pismesini beklerken, öbür tarafta domuz pastirmasini yada sucugu tavada pisirmek seklinde. Sucuklar pisince ayni tavada hemen bir yumurta kirip, sonrasinda 2 kizarmis tost ekmegini, pisen fasülyenin icine bandirmak suretiyle islatip üzerlerine yumurta ve sucuklari, yanlarina da fasülyeyi boca edince yemegimiz hazir oluyor.

Dün hazirlayip yedim, ama fotografini cekmek aklima gelmedi, borcum olsun.

Ekonomik krizin cm teknigi ile analizi


EDIT: Bu ilk yazdiklarimdan biriydi. Simdi yazilarimi karistirirken "draft" olarak kaldigini gördüm. Herhalde yayinlamayi unutmusum...

Bugün sabah ise gelirken metroda, psp'nin pilini sarj etmeyi unutmam ve okuyacak bir kitap da bulamamam sonucu, ipod esliginde metrodaki diger insanlari izlerken, gözüme benden iki sira onde oturan amcanin gazetesinde bir haber carpti.

"Daimler'in likitide sorunu yok" tarzindaki baslik beni alip, her championship manager fanatiginin yakindan tanidigi"vote of confidence" fenomenine götürdü.

Tam takiminizin bir sonraki macini analiz etmeye hazirlanirsiniz, rakibi inceler, oyuncu formlarini ellinci kez hesaplarsiniz ki, yönetimden bir haber gelir. Biz yönetim olarak teknik direktör bla blaya güveniyoruz seklinde bir haberdir. Oyuna yeni baslamissaniz pek bir anlam ifade etmez tabii bu söylem. Nerden ciktiki falan diye düsünüp, sonraki 2 mactan da galibiyetle alamayip kovulunca baglantiyi kurmaya baslarsiniz. Bu "Vote of Confidence" esasinda, takima 10 gün icerisinde ceki düzen vermezsen kendine baska takim ara demenin, baska bir yoludur cm'de.
Iste gazetede ki haberi görünce aklima bu geldi. Ates olmayan yerden duman cikmaz misali, bir sorun varki aciklama gelmis, "Likitide sorunumuz yoktur" seklinde.

20 Mart 2009 Cuma

Sagrario's Room


Haftayi bir "kacamak" oyunu ile bitirelim. Klasik nedensiz sekilde bir odada kapali kalmis kahramanimizi bir sekilde odadan cikarmaya calisiyoruz. Bir cok odadan kacma oyunundaki gereksiz zorlama cozümlerin olmamasi, grafiklerin gercege yakin olmasi oyunumuzun güzel taraflari. Ek olarak 4 sade duvardan olusmasina ragmen aleterin birden cok kullanilmasi gerekliligi ile ortaya cikan oldukca cok sayida bulmaca mevcut. Sikilanlar icin cözüm de buyrun burda.

Pismaniye

Annem getirmis Istanbul'dan gelirken. Asiri sevmem esasinda ama cok tazesinden bulmus, hosuma gitti. Sirkettekiler de lopur lopur götürdüler. Ucak bileti 200€, bir kutu pismaniye 5€, üst seviye yönetici almanlari agizda pismaniye ile görmek "priceless" tadinda eglendim kendimce. Tabiiki aklima Kartalkaya dönüsü pismaniye reklami tadinda videomuz geldi. Aradim maillerde ama bulamadim. Elinde olan varsa yollasin ekliyim...

EDIT: Tesekkürler Selim'e...

Galatasaray - Hamburg 2-3


Yazik oldu. 10 dakikalik dikkatsizlik, oyunu boslama ceyrek finali alip götürdü elimizden. Oysa 2. golü atana kadar ne kadar kontrollü oynuyorduk. Tribünlerden gelen "3 3 3" sesleri esliginde oyunu yavaslatip top cevirecegimize, hamburg kalesini ablukaya alip 5lemeye calisinca, catank 2 nerden geldigi belirsiz iki gol gördük kalemizde. Gercekten yazik. Neyse iste izlenimler, yasanan anlar vs....

- GS gibi ilk 50 dakika cok tempolu sekilde oynayip, iki bira götürdüm. Son yarim saatte ise anca tirnaklar ile idare ettim.
- Baros'u begenmiyip Umit Karan'i dünya üzerindeki en iyi forvet zanneden fularli saklabani düsündüm Baros bir penalti yaptirip, bir de gol atinca.
- Kewell gitgide gönlümde ayri bir yere ulasiyor. Seviyoruz Türk milleti olarak, icten oynayan gaz insanlari. Öteki taraftan her ne kadar deli haksizlik yapildigina inansam da Lincoln'ün degisiklik sonrasi direk soyunma odasina gidisine aci killandim.
- Annemin yaptigi tavuk ograten ile ispanakli böreklerin tadi bütün mac damagimdaydi. Bir börek daha atmamak icin zor tuttum kendimi.
- Bir daha düsündüm de, cidden yazik oldu...
- Son yarim saatte daha baskili ve istekli bir oyun bekliyordum Galatasaraydan. 10 dakika disinda ciddi baski kuramadilar.
- Son 10 dakikada, Zebracan'in gecen yaz avrupa sampiyonasindaki Türkiye maclari zora girdiginde söyledigi "auf gehts Türkei schiess ein Tor" tezarühatinin Cimbom versiyonunu söylerken buldum. Ben söyleyince bir didim etmiyormus.
- Bu almanlarin mesale olayina bir taraftan kinarken bir taraftan hayranlik duymalarina hastayim. Bütün mac öncesi ve mac sonrasi yakilacak ve yakilan mesalelerden bahsettiler spikerler. Bir de almanlarin bildigimiz mesaleye neden bengal kaplani tadindan bengal atesi dediklerini bulmus degilim. Bilen varsa yorum yapsin lütfen.

Metro Günlükleri - 3


16.Mart: Ipod - Metallica
17.Mart: Yanima bir sey almayi unuttugumdan mal mal etrafi izledim
18.Mart: Kitap - Yolda/Buket Uzuner
19.Mart: Poker Magazin
20.Mart: Poker Magazin

Hamburg hüsrani sonrasi poker hüsrani

Mac hakkinda yazmak istemiyorum, moralim oldukca bozuk. Mac sonrasi kafa dagilsin tadinda bir poker turnuvasina giriyim dedim. 5$+50 girisli (5$ masa icin 50 cent ise kasa icin anlamina geliyor) 794 kisinin katildigi 3900$ ödüllü texas hold'em turnuvaya yazdirdim adimi hemen.

5. elde Q6 ya girmedikten sonra flopta QQ4 görünce iyice bir delirdim. Sonra potu AQ ile baska birisi kapinca derin bir ohh cektim girmedigim icin.

9. dakikasinda coktan 100 kisinin elendigi turnuvada ilk 13 elde hala hic oyun kazanamamis ve 1300 marka ile 2060 markalik ortalamanin gerisine düsmüstüm bile. 17. elde JJ ile 150'i görüp, acilan 9 10 Q'a resti caktim. Gören amca AQ'i acinca karsima derin bir nefes almam gerekti. Fakat sonra 3 ün üzerine son kagitta acilan 8 o an hayatimi kurtardi. Turnuva ortalamasi o an 2300 ü bulmustu. Benim önümde ise 2800 marka vardi bu elin sonunda.

Sonrasinda 27. ele kadar oldukca defansif oynadiktan sonra sinek 5 6 ile girdigim oyunda son ana kadar kent kovaliyip bulamayinca 9 9'a 2000'e yakin marka kaybedip veda sinyallerini vermeye basladim. Sonraki elde karo 10 J ile rest cektim. Gören arkadas bugün 3. kez AQ i soktu gözüme. 22310 seklinde acilan ilk 4 kagit tam umutlarimi tazelerken son kagitta Q gelince turnuvaya 402. siradan veda edip, aklimda galatasaray maci saat olmus 1.00 yatagin yolunu tuttum.

Sonuc olarak klasik bir anlik sakinligi kaybetmenin turnuva pokerinde veda anlaminda geldigini belki 20. kez yasayarak ogrenmis oldum. Neyseki günü aksam üstü normal masalarda kazandigim 17$ sayesinde hala karda olarak kapattim.

19 Mart 2009 Perşembe

Mcfarlane - Kirmizi baslikli kiz


2006 civariydi herhalde internet üzerinden figur satisi isiyle ugrastigimda. O zamandan beri hastayimdir bu figure. Elime belki 10 tane gecmistir ama oylesine talep verdi ki, hepsini satmistim. Hatta sonlara dogru tek basina bulunamadigi icin bütün "twisted fairy tales" serisini ki, 6 figure denk gelir, satin alip, yinede ciddi kar ettiydim. Simdi üzülüyorum bir tane kendime ayirmadigima...

Senden nefret ediyorum


Yeni snowboard oyuncaklarim

Snowboardumu 3 sene evvel degistirmeme ragmen, hala 10 sene evvel ilk basladigimda aldigim baglama ve botlar ile idare ediyordum. Gelgelelim baglamalardan bir tanesinin dili koptugu icin artik disliden gecirmekte iyice zorlanmaya baslamistim. Üzerine botlari bütün bir yaz balkonda birakmama ragmen hala küflü peynir kivaminda kokuyor olmalari da eklenince, bu sene degistirmek farz olmustu.

Tabiiki tüm arastirmayi ve alisveris sürecini ilk kayak tatilinden 1 gün evvele kadar erteleyince, Stuttgart'ta bildigim tek snowboard magazasina girip, "ayakkabi ve baglama alacagim" seklinde bir giris yapmamla beraber, krizden payini olmus magazadaki satici cocuklarin üzerime cullanmasi bir oldu.

Yaklasik 1 saatlik bir deneme, danisma vs. süresi sonunda Nitro'nun bu seneki serisinden bir bot ve Burton'un gecen seneki katalogundan bir baglamaya karar kildim. Satici cocugun "herkez altin sarisi yaldizli baglamayi sevmedi o yüzden elimizde kaldi ama size yakisti valla" seklindeki üstün pazarlama soylemleri bile kararimi degistiremedi.

Bu arkadaslar ile bu sene simdilik 11 gün board yapma imkanim oldu. Ozellikle botlar gercekten eski usül botlara göre cok farkli. Cok deli bir efor sarfetmeden baglanmasi, ayagi cok güzel kavramasi, saatler gectikce gevseme miktarinin azligi gercekten kayda deger. Ayagi ilk bota sokusta ve cikarirken biraz kasmak gerekiyor ama onun disinda oldukca memnunum.

Baglamalar ise biraz daha sorunlu benim acimdan. Eskilerine göre cok daha stabil olmakla beraber belki de tam ayarlarini tutturamayisim denediyle, ön taraftaki bantlarin yukari veya asagiya kayarak bottan kurtuldugu oluyor. Usengecligimden ayarlari ile cok oynama firsatim olmadi.


Yeni baglama ve botlarim ile askim sürüyor iken, bir taraftan da yeni bir mont icin aramalarim yil boyunca sürmekteydi. Gecen sene aldigim yemyesil pantalona uyan bir mont maalesef Stuttgart sinirlarini biraktim, Almanya sinirlarinda bile pek bulamadim. Zaten bu snowbord montlari bir garip oluyor, öyle yalnizca gözle bakinca 100 taneden belki 1 tanesi olabilir diye düsünüyor insan.

Zellertalda ki snowboard magazasina ise oldukca kararli gidip 20 ye yakin mont deneyince, esasinda insanin üzerinde gözle görüldügünden farkli olduguna karar verip, bir adet Burton mont kaptim.
Toplam ne kadar bayildigima girmeyecegim tabiiki, lakin unuttum hatta bilmek yada hatirlamak bile istemiyorum, sonucta mutlu bir boardcuyum, en az 5 sene bir daha snowboard malzemesine para vermicek mutlu bir boardcu...

How I met your mother


Cok keyifle izliyoruz. Uzunca süren bir "My name is Earl" sürecinden sonra ki, bence o da oldukca güzeldi, "how i met your mother" ile tavana vurdu sitcom keyfim. Türkiye'de iken tek tük karsima ciktiginda izleyip gülüyordum. Simdi iyiki en basindan baslamisim diye düsünüyorum.

Friends tadinda her sitcoma ait hafif romantizm, kahramanlarin bulustugu cafe/bar tarzi mekan, kadin erkek iliskileri ve extra komik karakter bu dizide de mevcut tabiiki. Zaman bulundugunda kesinlikle bir sans verilmesi taraftariyim, özellikle "friends" e hasta olunup saatlerce izlenilen günlere özlem duyanlar kacirmasin.

Ted: So, who are we picking up?
Barney: I dunno... her? Or maybe her...
Ted: Wait, so when you said we were going to pick someone up at the airport, you meant we were going to *pick someone up* at the airport?
Barney: Yeah...
Ted: You're kidding!
Barney: False!

ve Computer rest ceker


Dün aksam tüm gün kosusturma üzerine market alisverisini eve tasiyip, 2 bardak sarap icince erkenden mayisma ve uyuma moduna girdim. Tabii uyumadan evvel son 20 dakikayi degerlendime ugruna laptopi yanima alinca, bir anda kendimi yari uyku halinde poker turnuvasinda buluverdim.

1$ giris odenen 10 kisilik masada sona kalan 3 kisiden biri olmama ragmen, kartlarin da azizligine ugrayip son ikiye kalamayarak bir nane alamadim. (Birinci 7$, ikinci 3$ aliyordu.)

Bugün her poker turnuvasi sonrasinda oldugu gibi, gaza gelip internette poker hakkinda birseyler okurken, basliktaki haberi gördüm. Büyük ihtimal ile satranctan esinlenen ntv degimi ile bilim adamlari, insana karsi oynamasi icin bir poker bilgisayari gelistirmisler. Adi Polaris olan bilgisayara karsi 2007'de gerceklesen ilk turnuvanin formati oldukca ilginc. Iki ayri odada, iki poker ustasi iki farkli polarise karsi oynuyorlar. Her elde iki odaya dagitilan kartlar ayni olmakla beraber, ornegin ilk odadaki poker ustasina dagitilan kartlar, ikinci odadaki polarise, ikinci odadaki poker ustasina dagitilan kartlar ise birinci odadaki polarise dagitilmis. Bu sekilde sans faktörünün ortadan kalkmasi planlanmis.


Sonuc olarak 4 oyun ve her oyunda 500 el üzerinden oynanan turnuvada, 2 oyunu insanoglu, bir oyunu polaris kazanmis, bir oyunda berabere bitmis. Turnuvadan her oyuncu yaklasik 12.500 $ kazanmis. Büyük turnuvalarda havada ucusan milyon dolarlar düsünülünce deger mi 3-5 devre bozuntusuna kaybedip karizmayi cizdirtmek dedirtiyor bence valla.

16 Mart 2009 Pazartesi

Hamburg - Galatasaray 1-1


Cok fazla futbol yazicagimi zannetmiyorum. Galatasaray disinda pek bir sey yazacagimi da, lakin GS disinda pek mac izledigim yok. Mac analizini bosverdim zaten de, mac sirasinda aklima gelenleri yada yasananlari kücük notlar seklinde aktarsam hos olur gibime geldi.

- Alman takimlariyla oynanan maclar güzel oluyormus, nerden izliyecegim, kahvede yer bulurmuyum vs. tasasi yok, güzelim alman trt 1 i veriyor cünkü maclari.
- Berlin'e beraber gittigimiz benim gurbet tayfasiyla izledik maci.
- Alkol+türkce geyik ozlemi+erkek muhabbeti > futbol aski, lakin maci cok izleyemedik muhabbet etmekten.
- 5 litrelik fici biralar iyi güzelde, bitiremiyince buzdolabinda cok yer tutuyormus.
- Mac sonrasi gazetelerde bir elimizden kacirdik havasi sezdim. Insaf diyorum, ilk mac deplasmanda 1-1 sonuclanacak, 40 dakika 10 kisi oynayacaksin, birde üzerine son 10 dakikada 3 mutlak gol sansi vereceksin, sonra elimizden kacirdik. Daha iyi sonuc olamazdi bence.
- Mactaki 50.000 seyircinin yaklasik 15.000 i türkmüs. Berlin ile kiyaslandiginda oldukca az kalmasinin nedeni, Berlin'in Türkiye'nin 4. büyük sehri olmasindan kaynaklansa gerek.
- Macla o kadar alakamiz olmamiski muhabbetten, Kewell'in son 40 dakika defans oynadigini ancak gazete yorumlarinda okudum.
- Ümit Karan'in sayilmayan golünde bence faul falan yoktu, buz gibi golü vermedi hakem, elimizden kacirdik Hamburg'u :)
- Lincoln'ün cikarken verdigi tepkiye, Bülent kaptanin yorumunu begendim. "Kendi aramizda halledicez." seklinde medyaya yem vermeyen bir demec olmus.
- Mac sonrasi, langirta verelim kendimizi dedik, ama gurbet tayfasi pek bir antremansiz cikti. Keyifsiz 3 oyundan sonra vazgectik.
- Kupada kalan takimlara bir daha bakiyorum, bir daha umutlaniyorum. Persembe patlamaz umarim bu umutlar.

12 Mart 2009 Perşembe

Metro Günlükleri - 2


Yarin (Cuma) haftasonu kayagi icin sabahtan yola cikacagimdan bugünden yayinliyorum bu haftaki metro günlügünü:

9.Mart: Kitap - Yolda/Buket Uzuner
10.Mart: Kitap - Yolda/Buket Uzuner + iPod - Incubus
11.Mart: Kitap - Yolda/Buket Uzuner + iPod - Patrice
12.Mart: iPod - Moby
13.Mart: Horlama sesleri, sabah 6.30 da yola cikacagiz ve arabayi ben kullanmiyorum:)

Malygos - Varan 1


Koca oglandan 4. seferinde en sonunda birseyler kaptim. Tekrardan yaziyorum isteklerimi. Geriye kaldi 3.

Arcanic Tramplers
Hood of Rationality
Leash of Heedless Magic
Leggings of the Wanton Spellcaster

11 Mart 2009 Çarşamba

Medya farki


Gercekten fark nerde bilmiyorum. Ama buyrun burda, bugün sabah Stuttgart'da bir lisenin eski bir ogrencisi tarafindan taranmasi sonucu olen 9 kisiyle ilgili "Spiegel" de cikan haberin fotoalbümü. Bir fotograf bile yok yaralanan yada hayatini yitiren insanlarla ilgili, yada yerde yatan bir kurbanin üzerine örtülmüs ve kandan ötürü beyazligini yitirmis örtülere hedeflenmis bir kare...

Fark medyadaki anlayista mi, gazetecileri ölenlerin yanina yaklastirmayan poliste mi, hayatini yitirenleri yada yaralilari ulu orta yere sermeyen ilkyardim ekiplerinde mi, yoksa böyle bir fotografi gazetede görecek olsa tepki koyacak okuyucada mi? Ben sahsen bilmiyorum...

EDIT: Simdi Hürriyet'de ayni haberi gördüm. Tabii ellerinde alman basininda dolasan fotograflardan baska bir sey olmadigi icin cok etkileyici olamamis fotoalbüm. Ama yinede "Kanli baskindan ilk fotograflar" seklinde duyurmayi uygün görmüs Türkiyenin tiraji en yüksek gezetesinin internet sayfasi.

10 Mart 2009 Salı

Journey to the Center of the Earth


Cok yazicak bir sey yok. Bildiginiz cocuk filmi. Evde, laptop ekranindan izledim, dolayisiyla sinemada 3D versiyonunun yine izlenebilir olabilecegi konusunda optimistim, lakin 3D olarak izleyiciyi yerinden hoplatacak 4-5 sahne vardi. Eger sinemada para verip, birde üzerine normal versiyonunu izlemis olanlar varsa gercekten üzüldüm onlar icin. Daha izlememis olanlarda elbet bir zaman Kanal 6 sabah kusagi kivaminda bir yerlerde yakalarlar.

Death vs. Monstars

Eskiden "shoot'em up" dedigimiz oyunlarin yeni nesil flash benzerlerinden bir tanesi "Death vs. Monstars". Kliklemenize gerek kalmadan durmadan ates eden kurukafamiz ile garip sekillerden olusan düsmanlari yok etmeye calisiyor, her bölümde kazandigimiz para ile kurukafamizi gelistiriyoruz. Bazi bölümlerden gercekten 50 ye yakin düsman ve yüzlerce kursunlari üzerinize üzerinize geliyor ve gözleriniz gitgide daha fazla agrimaya basliyor.

Oyunda hareket ettiginiz yönün aksine ates ediyorsunuz. Dolayisiyla düsmanlardan kacarken dogru yöne kacip diger taraftakileri öldürmek öldükce önem kazaniyor.


Normal ates gücümüzün disinda cift klikle kullanilan bomba ve bosluk tusu ile aktive olan zamani yavaslatma imkanlari mevcut.

Oyunda en ilginc nokta ise, bu derece fazla objenin ayni anda hareket etmesine ragmen, bilgisayarda en ufak bir takilma yada yavaslamaya yol acmamasi ki, en fazla 20-30 objenin ayni anda ekranda oldugu "tower defence" tipi oyunlarin bir cogunda ayni anda 2-3 dalgayi oynadiginizda olusan yavaslama düsünüldügün de, gercekten takdir edilecek bir durum.
Sonuc olarak doomvari sekilde ekrandaki herseye ates edip stres atmak isteyenlere onerebilirim "Death vs. Monstars"i.

Narutosan ile Kankacan


Japonlar kisisine göre hanim ve bey anlamina gelen 'san' sözcügünü Bati dillerindeki gibi soyadlarina önek olarak degilde Türkce'deki gibi isimlerinin arkalarina ekliyorlar. Bunu oyle güler yüzle, tatli dille yapiyorlar ki, insan kendisine ornegin 'Buket San' denildiginde 'Buket Hanim' yerine 'Sevgili Buketcigim'den bile daha samimi hitap edilmis gibi güzel hissediyor. Belki de Japoncadaki 'san' sözcügü, Türkce'deki 'can' a cok benzeyen sesinden ötürü sempatik gekiyordur bana.

Buket Uzuner - Yolda

9 Mart 2009 Pazartesi

Watchmen


Tam anlamiyla mükemmel. Bilmiyorum konuyu bilmeden gidisim ve dolayisiyla bir beklentimin olmayisinin payi nedir bunda. Izlerken bazen gercekten sanki cizgiromani okuyormusum gibi geldi. Cekimlere zaten deginmeyecegim, son dönemlerde cizgiromansal sanatsalligin oldukca basarili sekilde aktarildigi SinCity veya 300 gibi filmler görmüstük.

Bence cekimlerin otesinde konunun akisinin da klasik bir film gibi degilde bir cizgi roman akisi seklinde gelismesi cezbetti beni. Filmi 15 dakikalik sürelere ayirirsaniz, herbiri bir cizgiroman sayisina denk gelecek sekilde cekilmis film. Birbiri icine girmis birden cok konu bu 15er dakikalik periyodlarda oldukca etkileyici sekilde sonuclandirilmis. Bu nedenle cok güzel cekilmis ve tansiyonun cok yukarida oldugu bir sahnenin ardindan tipki yeni cizgi roman sayisinin ilk sayfasi gibi bambaska bir ortamda ve bambaska bir konu ile devam etmis film.


Sonuc olarak cizgiromanlardan ve ozelliklede iyi ile kötünün Marvel vari sekilde göze sokulmadigi cizgiromanlardan hoslananlar icin kacirilmamasi gereken bir film Watchmen.

Bütün film boyunca bu Zeyna'da oynayan hatunda bunca yil oyunculuguna hic bir sey katmamis hala ayni kütüklükte diye düsündükten sonra, gercegi ancak bugün imdb ziyareti sonrasi anlamam ise günün bombasi olacak nitelikte. Bir taraftan cidden benziyor oyuncular, öbür taraftan ise akil var mantik var. Zeynayi izleyeli 15 yil olmustur. Watchmen'deki hatunun oldukca genc oldugu gözden kacacak gibi degilki. Yinede benzerligi ortaya koymak ve nostalji yasatmak adina buyrun asagida da Zeyna.

Metro Günlükleri - 5


30.03.2009: Kitap - Umut / Ayse Kulin
31.03.2009: Kitap - Umut / Ayse Kulin
01.04.2009: Kitap - Umut / Ayse Kulin
02.04.2009: Kitap - The Magician's Apprentice / Trudi Canavan
03.04.2009: Kitap - The Magician's Apprentice / Trudi Canavan

6 Mart 2009 Cuma

Sarap & Peynir


Uzunca zamandir bir sarap seminerine gitmek istiyorduk. Cok anladigimizdan yada anliyacagimizdan degil, daha cok bir iki isime kulak asinaligi saglamak ve bu sekilde markette sarap alirken gözü kapali bir tane secmemekti amac.
Cokca uzun bir arastirmaya girmeden, Almanya'da hemen hemen her türlü kursu bulabileceginiz VHS(Volkshochschule) denilen kurs mekanindan ayirttik yerimizi.

Daha sonradan anlayacagim üzere, VHS kendi seminarlarini veren bir sarap eviyle anlasmis ve dolayisiyla Cuma günü bir ton yagmurda isten erken cikip sehrin hafif disindaki mekanimiza kosturmamiz gerekti.


Aslinda hersey güzel basladi. Oldukca los ortami, yaklasik 30-40 kisilik salonu ile klasik bir sarap mahseninde idi seminerimiz. Normalda 25-30 kisilik gruplara alisik olmalarina ragmen, o gün yalnizca 9 kisinin katilimi nedeni ile az kalsin iptal ediceklerini belirtti egitmenimiz ilk olarak.

Ben, zebracan ve Istanbul'dan konugumuz grupsefican'in yanisira 6 adet bayan vardi seminere katilim gösteren. Ilk saskinligi önümüze konulan peynir tabaklarinda yasadik sanirim. Her peynirin bolcana ve teker teker ortaya gelecegi konusunda hemfikirken, herkezin önüne birakilan tabaktaki peynir kirintilarini görür görmez, iki yol belirdi önümüzde. Ya sarap&ekmek seminerine terfi etmek, yada sarap seminerinden sonra dönerciye kosacak kadar alcalmak. Ekmeklerin firindan cikarilip sicak servis yapilmasi, ilk secenegi tercih etmemizi kolaylastirdi ki, zaten bizim taraftaki ekmek kasesinin 3-4 kez doldurulmasi gerekti gece boyunca.


Toplam 14 farkli sarap esliginde 12 cesit peynirimizi tattik. Genel anlamda benin en cok sinirime dokunan atmosferin fazla sessiz ve bos olmasiydi. Tamam baslarda her sey güzeldi, amca anlattikca bizde dinliyorduk vs. ama grupsefican'in kendinden beklendigi üzere her bardakda daha fazla sarap birakmasi sonucu gittikce artan bardak sorununu (bilemiyorum her sarap seminerinde böyle mi oluyor ama 2 bardagimiz vardi, bir kirmizi bir beyaz icin) benim kalanlari icmemle cözmeye calisinca bir noktadan sonra sarap ustasinin anlattiklarini takip etmekten usenir oldum.

Simdi mekanda toplam 10 kisi olunca da, usta anlatirken kendi aramizda konusmak da pey uygun kacmadi, nitekim peynirlere catali batirirken bile aman catal tabaga deymesin de cok ses cikmasin diye kasar bir moda girmeye baslamistik.


Diger katilimcilarda da yavas yavas alkolün etkileri ortaya ciksana, 6 hanim paso sorulari ile konuya olan ilgilerini koruduklarini gösterdiler. Ben o anlarda bu 6 bayandaki azime hayranlik ile yaklasirken bir yandan da Türklügüme yakisir sekilde, gencler icin soyle bol sarapli müzikli ve eglenceli sarap seminerleri tasarlamakla, gelen katilimci bazinda kar hesaplari yapmakla mesguldum kafamda.

Sonlarina dogru zebracan ile yasadigimiz kücük tartisma nedeni ile iyice beter olan geceden aklimda kalan, daha dogrusu zaten bildigim ve seminer vasitasiyla tastikledigim ayrintilar ise su sekilde:

- Türk peynirlerini düsünmedigim takdirde en sevdigim peynirler hala rokfor ve parmesan
- Kivami kremsi olan kamamber ve türevi peynirler ile aramin iyi olmadigi
- Hicbir gazli , tatli ve meyva aromali beyaz saraplarin bogazimdan gecemedigi
- Son zamalarda kirmizi sarapla aramin daha iyi oldugu, bu baglamda raki gibi tadina varmak icin belirli bir olgunluk gerektirdigi. (Bu sadece varsayim)


Ertesi aksam zebracan ile yasadigimiz tartismaya olumlu tarafindan bakip rakisiz ama parmesan/merlot esliginde planladigim süper efkar/wow gecesini ise (efkarla wow nasil bir araya gelecek ise) ettigi telefon ve bulusma onerisi karsisinda 1,5 saate sigdirmam gerekti.

1,5 saatte icilen bir sise merlot, tabiiki tartismada ibreyi benim tarafima ceviriverdi ve sarap&peynir gecemizden geriye kalan tadilan peynir/sarap listesi ile grupsefican'in "Simdi bu 6 kadinin kocalari evde bira iciyorlar dimi?" yorumu oldu.

Ninja Kami


Haftayi bir "point and click adventure" ile kapatalim. Yalnizca dogru yerlere dogru sirayla kliklemeye dayanan oyunumuz, oldukca sirin grafiklere sahip. Olmek söz konusu degil, yanlis yere kliklediginizde orjinal pozisyona geri dönüyorsunuz. Iki dakika sikintiya gelemeyip sinirlenenlere hemen cözüm linkini de veriyim. Yinede önce bir kendinizin kasmasini öneririm.

Metro Günlükleri - 1



Yillar boyunca "ise toplu tasima araclari ile gitmek lazim" teorimi yaklasik iki senedir uygulamaktayim. Nerdlügümüze yakisir sekilde hemen hemen her gün psp/kitap/ipod seceneklerinden bir tanesini yanimda bulundurmaya calisiyorum. Bu sekilde sanki zaman kazanmisim hissine kapiliyorum.

Sabah ve aksam yarimsar saatten 1 saat az zaman degil. Nerden baksan 3 Naruto bölümü eder. Iste bu teoriden yola cikarak Metro günlükleri serime basliyim dedim. Toplamda metroda gecen zamani kullanarak neler yaptigimin bir listesini cikarmak gibi bir sey. Buyrun ilk hafta:

2+3 Mart: PSP+ Disgaea
4 Mart: iPod+ Dream Theater ve Bush
5 Mart: iPod+ Gorillaz
6 Mart: iPod+ Gorillaz

Hurriyetim sen cok yasa..


Hürriyetin internet sayfasinda her delirdigimde bir post atsam, herhalde en üretken blogger olurum. Ama su linkteki haber ile ilgili bir seyler yazmam gerekiyordu.

Robot ögretmeni cildirttilar.

Japonya'da ilk robot öğretmen ders vermeye başladı. "Saya" adlı öğretmen birden fazla dil biliyor. İlk okulda pedagoji derslerine giren Saya, öğrenciler ders dinlemediğinde kızıyor. Ama çocuklar yine yaptı yapacağını. Gürültü yaptılar. Derslerini çalışmadılar. Söyleneni dinlemediler. Ta ki robot öğretmen çıldırana kadar. Robot öğretmenin şaşkınlık belirtme, mutlu olma ve övme gibi mimikleri yapma yeteneği de var. Ama o sadece kızgınlık moduna kilitlenip kaldı.

Robot öğretmen derse girdikten sonra yaptığı ilk iş yoklama oluyor. Yoklama bittikten sonra, öğrencilere kitaplarını açmasını söylüyor. Sonra onlara bir ödev veriyor. Çocuklar derslerine çalışmadığı zaman ve kaytardığında ise mimik hareketleriyle kızgınlığını gösteriyor.
Saya'nın masrafları ise yok denecek kadar az. Onun çalışması için sadece bir pile ihtiyaç var.

Bunu gazetede stajyer falan bile yazmis olamaz. Bence calisanlardan biri ilkokul ogrencisi cocugunu alip getirmis gazeteye. Cocukta yazmis. Ya söyle bir metin olabilir mi? Ama çocuklar yine yaptı yapacağını. Gürültü yaptılar. Derslerini çalışmadılar.

Haber saka gibi, metin daha da saka gibi. Haberdeki resim ise yorumsuz...

4 Mart 2009 Çarşamba

Leyla


Ögle yemeginde kolestrole dikkat edicem diye, köfteyi pas gecip tatsiz tuzsuz baligi tercih edince, 2 muz götürdüm sonrasinda. Yerkende aklima geldi iste, cok severim namussuzu..

Ver elini Malygos



Wow'un geneli ile ilgili detayli bir yazi yazarmiyim bilemiyorum. Lakin yazmamis olmak kücük heyecanlari yada hikayaleri paylasmaktan alikoymamali diye düsündüm.

Bugün veya yarin 25 kisilik Malygos'a 3. kez düsürmek icin girecegiz. Ilk iki raid'de zarlar maalesef benim yanimda degildi. Simdi surdan bir "loot table" yaratiyim dedim. Iste düsünce yürü ya kulum "need" basacagim itemlar asagida. Hadi rastgele...

Arcanic Tramplers
Hood of Rationality
Leash of Heedless Magic
Leggings of the Wanton Spellcaster
ve belki
Mantle of Dissemination

EDIT: Malygos'u tek seferde aldik ama ise yarar bir sey düsmedi. Sonrasindaki Sart 2D denemeleri wipe senligine dönüsünce en son Naxx da bir kolu temizleyelim dedik. Razuvious'dan Bindings of the Expansive Mind düstü de, sonunda mavi kolluklarimdan kurtuldum.

Settlers of Catan


Almanya'ya gelene kadar hic duymamistim Catan serisini. Almanya sinirlari icinde en az Monopoly veya Risk kadar taninmis bir kutu oyunu kendisi. Gecmisi diger ikisi kadar eski degil, ilk olarak 1995 yilinda Almanya'da piyasaya cikmis. Almanya'dan cikip tüm dünyada oynanan ilk kutu oyunuymus wikinin dedigine göre. (ilk ve tek oyundur hatta, bunu da ben diyorum). Almanlarin her seyi notlama ve siralama sevdalarindan nasibini alarak 1995'in en iyi oyunu ünvanini kazanmistir ki, bu ödülün 1979'dan beri veriliyor olmasi ayri bir yazi konusu olaraktir ilerde.

Genel olarak ele alirsak, kaynak toplama ve kullanimi üzerine bir strateji oyunu. Oyundaki her bölge, daha sonra yol, köy, sehir vs. kurmaya yarayan kaynaklardan bir tanesini üretiyor. Bu bölgelerin kenarina kurdugunuz sehirler ile kaynak toplayip, haritada yayilmaya ve daha fazla sehir kurmaya calisiriyorsunuz. Eglence, düsünme ve strateji katsayisi oldukca güzel ayarlanmis. Her ne kadar dün biz oynarken, birisi cok düsündügünde saate bakmalar, yada "oyun yarina biter mi" türü sokusturmalar yasansada 4 kisilik oyunu 2 saatte bitirdik. Oldukca da keyif verdi.


Oyunun oldukca fazla genisleme paketi var. Yine wiki'nin listesinde 25 i buluyor genisleme paketleri. Ben su ana kadar ilk oyunu ve ilk genisleme paketlerinden "Cities and Knights of Catan" i oynadim. Oyunun ana semasi tamamen ayni, yalnizca ek ufak ozellikler soz konusu bu pakette.

Internet'te online oynanabilen cesitli sayfalara da rastladim fakat cok incelemedim acikcasi. Türkiye'de ise "Catan Kolonicileri" seklinde abuk bir ceviri ile Türkce olarak piyasada bulunabiliyor. Bu ismi gördükten sonra benim önerim ne yapip edip, almanca olmasa bile ingilizcesinin bulunup oynanmasi seklindedir.
 
Site Meter